ÜNİTE
1. Giriş
Farklı
yapıdaki kayaçların önce fiziksel olarak parçalanması daha sonrada kimyasal
olarak ayrışması ile oluşan ve kara yüzeyini farklı biçimde saran bitkilere
besin sağlayan canlı bir ortam olarak belirtilen toprak örtüsü, ülkemizde
görülen büyük iklim farklılıkları nedeniyle çok çeşitli tiplerde karşımıza
çıkar. Genel olarak Türkiye'daki toprak tiplerini iklim ve bitki örtüsüne bağlı
olarak ortaya çıkan zonal, litolojik jeomorfolojik yapıya bağlı olarak beliren intrazonal
ve de horizonlaşma göstermeyen taşınmış azonal olmak üzere başlıca üç grupta
ele alabiliriz. Bunlardan ülkemizde en fazla yayılış alanına sahip olanlar
zonal topraklardır.
Kimi
yerde kalın, kimi yerde ince bir tabaka halinde yüzeyi kaplayan topraklarımız
ülkemiz reliyef şartlarındaki olumsuzluk nedeniyle şiddetli olmak üzere erezyon
tehlikesi ile karşı karşıyadır. Buna bağlı olarak arazinin verim değeri
düşmekte, barajlarımızın dolması hızlanmakta dolayısıyla doğal denge
bozulmaktadır. Erezyonunun önlenmesi için yapılan çalışmalar ülkemizde henüz
yetersizdir, bunda başlıca neden reliyef koşullarıdır. Ancak alınacak bir dizi
köklü tedbirler ile şiddetli olan bu hareket yer yer yavaşlatılabilir, kısmende
ortadan kaldırılabilir. Ülkemizde tarım, hayvancılık ve ormancılık gibi
ekonomik faaliyetler üzerinde etkili olan toprak örtüsü, anakayanın dış amiller
etkisi altında zaman süresi içinde ufalanması neticesinde bulunduğu
bio-klımatik ortamda gelişme göstererek meydana gelen kimyasal bir terkiptir. Bu
bakımdan toprak örtüsünün tam olarak ortaya çıkmasında, diğer bir değişle
toprak oluşumunda "Pedojenez" öncelikle bir taraftan onu meydana
getiren kayanın tabiatı, yerleştiği zeminin eğimi ve iklim elemanları
(sıcaklık, yağış) çok önemlidir. Ayrıca anakayanın parçalanması ile ufalanmış
elemanların kimyasal ayrışması gereklidir. Bunun içinde bitki örtüsüne ihtiyaç
vardır. Bu nedenle bitki örtüsünün fakir olduğu alanlarda toprak oluşumu çok
geç ve zayıf olurken örtüsünün gür, sık olduğu yerlerde oluşum kuvvetli ve daha
çabuktur. Ülkemiz coğrafi bölgelerinde yer alan topraklar birbirinden farklı
özellikler gösteren tiplerde karşımıza çıkar. Ülkemizde farklı toprak
tiplerinin ortaya çıkışında başlıca etken ise iklimdir.
2. Toprak
Tipleri
Türkiye'de
topraklar genel olarak zonal, azonal ve intrazonal topraklar olmak üzere üç ana
grupta ele alınır. Zonal topraklar iklim ve bitki örtüsüne bağlı olarak
zonlaşma gösterecek şekilde yayılırlar. İntrazonal topraklar anakaya yapısına
jeomorfolojik şartlara ve drenaja bağlı olarak teşekkül ederler. Azonal
topraklar ise horizonlaşma göstermeyen dış etkenler ile taşınmış alüvyon, kil
ve moren depoları gibi dolgu maddelerinden meydana gelmiş topraklardır.
2.1. Zonal Topraklar
Zonal
toprak tipleri ülkemizde en geniş bir yayılma alanına sahiptir. Anadolu
yarımadasının kuzey, batı ve güneyinde diğer bir değişle Karadeniz, Ege,
Akdeniz coğrafi bölgelerimizde oldukça belirgin bir şekilde karşımıza çıkarlar.
Bu topraklar fazla yıkanmış suda eriyen kimyasal maddesi az, yer yer silisli
potzalleşmiş yer yerde demir oksit ve aliminyum oksit bileşiklerinin fazla
olduğu lateritik asit karakterlidir.
Bu
toprakların bir kısmı daha nemli olan kuzeydoğu ve güneybatı bölgelerimizde değişik
özellikler gösterecek şekilde (Pedalfer) görülürken bir kısmıda az asit fakat kuvvetli
alkalin şekilde (Podzol) yağışların daha az olduğu batı ve güney kesimlerde dikkati
çekerler. Zonal topraklar ülkemizde kahverengi orman topraklar, kızıl
kahverengi potzolik topraklar ve kızıl renkli Akdeniz "Terra Rossa"
toprak tiplerinden oluşurlar.
2.1.1.
Kahverengi Orman Toprakları
Karadeniz
bölgemizde, Trakya kuzey batısında Istrancalarda, İç Batı Anadolu eşiği üzerindeki
dağlık yüksek alanlarda Güneydoğu Toroslar üzerinde dikkati çeken bu tip
topraklar ormanlık alanlarda görülürler. Koyu renkli olup organik madde
bakımından zengin olan bu topraklar asit reaksiyon gösterirler.
2.1.2. Kızıl
Kahverengi Podzolojik Topraklar
Bu tip genelde
orman örtüsü ile kaplı dağların yüksek kısımlarında karşımıza çıkar. Doğu
Karadeniz dağlarında, Bolu dağlarının Aladağlar ile Alaçam dağlarında nemli soğuk
ortamlarda sarıçam, ladin ve kayın ormanları altında yaygınlık gösterirler. Kuvvetli
asit karakterli olan bu topraklar yıkanmış olduğundan besin maddeleri yönünden
fakirdir.
2.1.3. Kızıl
Renkli Akdeniz "Terra-Rossa" Toprakları
Kalker,
marn, kil ve serpantinlerden oluşan kayaçlar üzerinde ve genelde güney Marmara
bölümü, Ege, Akdeniz bölgelerinde yayılma gösteren Terra-Rossa Toprakları kil
ve demiroksitler bakımından zengin topraklardır. Kayalık kalker arazi üzerinde
yer yer dikkati çeken uvala ile polye tabanlarında görülen bu toprakların genelde
Toros dağlarının 1000 m.'in üzerinde olan kesimlerinde organik maddelerin fazla
yer tutması nedeniyle renkler çok daha koyu kırmızıdır. Bu topraklar yer yer
verimli ziraat topraklarını meydana getirirler.
Ülkemizde
yaygın olan bu zonal toprak tipleri dışında ayrıca daha küçük alanlarda dikkati
çeken zonal topraklar ile de karşılaşılır. Bunlar İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerimizde dikkati çekerler. Bunların başlıcaları; Kireçsiz kahverengi topraklar,
kırmızımsı kahverengi topraklar, çernozyom, sierozem, kahverengi step toprakları
ve kestane renkli kırmızımsı topraklardır. Bu tip toprakların görüldükleri alanlarda
yağışlar 300-600 mm. arasındadır. Bu topraklar organik madde bakımından fakirdir.
Bu topraklar alkalen karakterli olup; renkleri koyu kahve ile sarımsı
kahverengi arasındadır. Genelde kuru tarımın yoğun olarak yapıldığı ve
toprakların Erzurum-Kars yaylalar sahasında derinlikleri 1m.'yi bulan ve alt
horizonlarında yoğun kireç birikimi olanlar, çernozyumlar ise üzerinde boyları
1 m'yi geçen otlar ile hayvancılık ekonomisinin geliştiği alanlar olarak
karşımıza çıkar.
2.2. Azonal Topraklar
Bu
topraklar ülkemizde pek fazla geniş alanlar kaplamazlar. Toplam yözölçümde ancak
% 10 kadar saha azonal toprak alanıdır. Vadi tabanları, delta sahaları ve hafif
eğimli yamaçlarda çökelmiş depo dolgularından meydana gelen bu topraklarda
horizonlaşma gözükmez. Ülkemizde bu toprakların görüldüğü başlıca yerler;
Çarşamba, Bafra, Seyhan, Ceyhan, Asi, Göksu, Sakarya deltaları ile Küçük, Büyük
Menderes ve Gediz, Bakırçay, vadi olukları Muş, Erba, Niksar, Erzurum
ovalarıdır. Bu sahalarda yer alan toprakların fiziksel ve kimyasal özellikleri
ise tamamen akarsuyun taşıdığı ana malzeme ile yakından ilgilidir. Bu topraklar
genelde iyi drene olmuş verim kabiliyeti yüksek tarıma elverişli topraklardır.
Bunun dışında dağların eteklerinde yamaçlar önlerinde üst seviyelerden taşınan
malzemenin biriktiği koluviyal depolar, ince ve iri unsurların bir arada
görüldüğü topraklar olarak dikkat çeker. Bu topraklarda yapı yamaç gerisindeki
yüksek kütlenin özelliklerini taşır. Bu sahalarda yer alan topraklarda aşınmanın
kuvveti dikey yönlü gelişmelerde önemli rol oynar, aşınmanın durduğu
dönemlerde
büyük ölçüde ince unsurların birikimi sağlanır. Bu toprakların bulunduğu
alanlar ağaç tarımının yapıldığı alanlar ile ormanlık sahalar olarak karşımıza çıkar.
Ayrıca ülkemizde daha dar alanlarda görülen başka azonal toprak tipleride vardır.
Bunlar kolüvyol depolar halinde çökelmiş kıyı ve kara kumullarına tekabül
ederler, kıyılarda ve iç kesimlerde görülürler.
2.3. İntrozonal Topraklar
Ülkemizde
oldukça sınırlı alanlarda ortaya çıkan bu topraklar genelde aşınmanın devamlı
olduğu yüksek alanlar ile birikmenin fazla olduğu kesimlerde, yer yer kapalı havzalarda
taban suyunun yüksek olduğu alanlarda yer yerde ana kayaya bağlı olarak
görülürler.
Ülkemiz
yüzölçümünün % 2'sini kaplayan bu toprakların yüksek yamaçlar önünde uzananlar
kumlu, çakıllı olarak filiş serileri ile volkanik sahalar üzerinde gelişme gösterirler.
Toros dağlarının eteklerinde İç Anadolu bölgesinde (Karacadağ, Ürgüp, Nevşehir)
göller yöresinde (Gölcük) İzmir-Foça çevresinde belirgin bir şekilde karşımıza çıkan
topraklarda Kum oranı çok yüksektir. Anakayaya bağlı olarak gelişenleri ise
rendzina "kalker" ve grumusol "kil marn" toprakları olarak
belirlenirler.
Rendzina
toprakları ülkemizde yumuşak kireç taşının yaygın olduğu alanlarda görülür. İç
Anadolu, Ege ve Doğu Anadolu bölgelerinde en fazla dikkati çeken bu topraklar genellikle
tahıl üretimi için çok elverişlidir. Grumusol topraklar ise killi, kireçli,
marnlı depolara bağlı olarak gelişme gösterirler. Türkiye'de dikkati çektikleri
alanlar ise Trakya'da Ergene havzası Güney Marmara bölümünde Bursa-Karacabey
arası, Muş ovası ve Konya havzasının bazı kesimleridir. Kil oranının yüksek
olduğu bu topraklar aynı zamanda koyu renkli ağır bünyelidir. Yaz döneminde
kuruduklarında bu topraklarda yer 2-3 cm. genişliğinde ve 50-75 cm.
derinliğinde çatlaklar meydana gelir. Organik madde bakımından zengin olan
grumusol topraklar tarımsal faaliyetler için elverişlidir. Bunun dışında
ülkemizdeki diğer intrazonal topraklar ise kurak iklim şartları ile kapalı drenaj
sisteminin bulunduğu yerlerde ve anakayada tuz oranının fazla olduğu kesimlerde
gelişme gösterirler. Bu tip topraklar içinde en fazla yer kaplayan ve dikkati çekenler
solonçak "Tuzlu Toprak" lardır. İç Anadoluda Konya havzasında Akgöl,
Çumura
çevrelerinde, Erzurum ovasının merkezi kesimde Küçük ve Büyük Menderes
deltalarının denize yakın olan bölümlerinde görülürler. Bu sahalarda topraklarda
taban suyundaki sülfat ve klorür tuzlarının kapilerite ile yüzeye çıkması sonucunda
yer yer beyaz renkli lekeler görülür. Ayrıca toprak yüzeyinde şişmeden dolayı
ortaya çıkan kabarıklıklarda dikkati çeker. Diğer İntrazonal topraklar içinde
dar sahalarda görülenler ise bileşimlerinde genelde sodyum ve karbonatların hakim
olduğu alkali topraklar çorak "Tuzlu-Alkalı" topraklar tabansuyu
seviyesinin yüksek olduğu hidromorfik topraklar yüksek dağlık alanlarda orman
sınırının üzerindeki dağ çayırları ve göl kenarlarında görülen turbabalık topraklar
olmak üzere belirlenir.
3. Toprak Erezyonu
Günümüzde
ülkemizdeki toprakları çok yakından ilgilendiren en önemli konu erezyondur. Bu bakımdan
Türkiye dünya ülkeleri içinde erezyonun en fazla görüldüğü memleketlerden
birisidir. Ülkemiz topraklarının yarısına, yakın bölümü erezyon ile karşı
karşıyadır. Toprakların aşınıp süpürülmesi anlamına gelen erezyon olayında en
önemli etken ülkemizin arızalı ve eğim değerleri çok yüksek bir jeomorfolojik yapıya
sahip olmasıdır. Eğimli alanlarda çok hızlı hareket eden sel suları önce doğal
bitki örtüsünü daha sonrada zaten ince olan toprak tabakasını da kolaylıkla tahrip
eder. Aşağı seviyelerde gelişi güzel bir şekilde biriken bu maddeler akarsular vasıtası
ile de denizlere taşınır ki ülkemizde her yıl bu şekilde kaybolan toprağın miktarı
400 milyon ton civarındadır. Ayrıca az yağışlı ve kurak devreleri uzun olan İç
ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde görülen şiddetli rüzgarlarda toprağın
süpürülmesine erezyona uğramasına neden olur. Bu bakımdan ülkemizde erezyonu
oluşturan nedenleri reliyef şartları, yanlış arazi kullanımı, doğal bitki
örtüsünün bilinçsizce tahribi, iklim, anakayanın yapısı olarak özetliyebiliriz.
İşte bu nedenler neticesinde ortaya çıkan erezyon ülkemiz arazilerinde verimin düşmesine,
barajlarımızın siltasyon ile kısa süre içinde dolmasına, topobiyo-klimatik ortamın
bozulmasına neden olur. Bütün bunların dışında erezyonun ülkemizde bu derecede
şiddetlenmesinin bir başka nedeninin son yıllarda görülen nüfus artış hızındaki
fazlalık olduğunuda belirtemiz gerekir. Gerçekten ülkemiz topraklarımız
üzerindeki erezyon nüfus artışı ile doğru orantılı olarak artmıştır. Nüfusun
artması ile yeni tarım alanları ile mera sahaları için özellikle ormanlardan,
eğimli sahalardan çevirmeler yapılarak yamaçlar kullanıma açılmış ve böylecede
erezyon hızlandırılmıştır. Diğer taraftan artan nüfus için yeni yerleşim
alanlarına ihtiyaç duyulması beraberinde çarpık bir yerleşim biçimini (gece
kondu) getirmiş doğanın dengesi bozulmuştur.
Topraklarımızı
tehdit eden bu büyük tehlikelerden kurtulmak için öncelikle toprak arazi
kabiliyet sınıflarının tesbit edilmesi ve kullanım biçiminin ona göre yeniden
düzenlenmesi gereklidir. Sulamanın mümkün olamayacağı kesinleşmiş araziler
mutlak olarak mera haline getirilmeli aşırı otlatma ordan kaldırılmalıdır.
Bunun dışında köylünün tarım arazilerini kullanma şekilleri modern metotlar ve
erezyonun zararları ehliyetli kişilerce kırsal kesimde yaşayanlara
anlatılmalıdır. Ayrıca ağaçlandırma çalışmalarına kamu ve özel kuruluşlarca
büyük destekler verilmelidir.
Özet
Bitkilerin büyük çoğunluğu için gerekli olan toprak örtüsü ülkemizde
farklı tipler gösterecek
şekilde karşımıza çıkar. Bunun başlıca nedeni kaya tabiatı, reliyef ve
iklim özellikleridir. Ülkemizde yerküre üzerinde görülen başlıca toprak
tiplerinin hemen hepsi mevcuttur. Türkiye'de zonal toprak tipleri alan
bakımından en geniş sahayı kaplar. Zonal toprak tiplerinden pedalferler daha
nemli olan kıyı bölgelerimizde dikkat çekerken pedolkerler ise klimatik
bakımdan daha kurak alanlarda görülürler. Toprak örtüsünün oluşumu ve bu
örtünün kalınlığı inceliği diğer bir değişle horizonlaşma pedojenez şartlarına
ve süresine bağlıdır. Topraklar genelde A.B.C. olmak üzere üç horizondan
meydana gelirler. A horizonu yıkanma zonu olarak karşımıza çıkar. Çürümüş
yaprak ve organik enkazın oluşturduğu ortam koyu bir renktedir. Buraya üst
toprak adı da verilir. B horizonu birikme zonudur ve alt toprak diğer bir
değişle esas toprak olarak belirlenir. C horizonu çözülmeye uğramış fakat
gerçek toprak haline geçememiş anakayayı gösterir. C horizonun altında
anakayaya geçilir. Bitkileri besleyen A horizyonudur, bu zonun herhangi bir
nedenle tahrip edilerek ortadan kalkması toprakların ile fakirleşmesine yol
açar. İşte bu noktada topraklarımız için çok büyük bir tehlike olan erezyon olayı
ile karşı karşıya kalınır. Türkiye bu konuda dünya ülkeleri arasında önde
gelenler arasındadır. Bu nedenle de toprağımızı koruma yöntemlerine büyük önem
vermemiz gerekir.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Atalay, İ. Türkiye Coğrafyası, Ege Üniversitesi Yayınları. İzmir, 1994.
Toprak
Coğrafyası, Ege Üniversitesi
Yayınları. İzmir, 1989.
Erinç, S. Vejetasyon Coğrafyası, İstanbul Üniversitesi Yayınları. İstanbul,
1977.
Mater, B. Toprak Oluşumu, Erezyon ve Koruması. İstanbul Üniversitesi
Yayınları. İstanbul, 1986.
Oakes, H. Türkiye Toprakları, Türk Ziraat Mühendisleri Birliği Yayınları
Ankara, 1958.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder